Porto'ya dün geldim, ancak bugün yazabiliyorum.
Ama, dün ve bugünü birleştirerek bu akşam arayı kapatmayı umuyorum. Çünkü dün günümün bir kısmı yolda geçtiğinden, anlatacak daha şeyim var :)
Ama bugün çok dolu dolu geçti.
******
Dün sabah kahvaltıdan sonra Santa Apolonia istasyonuna geçtim. Saat 10:30 gibiydi ve Porto'ya ilk tren 11:30'daydı.
Saat 15:00'e doğru trenimiz Porto'ya vardı.
Trenden iner inmez ilk farkına vardığım şey buzzzz gibi hava oldu :)
Bir taksi bulup binene kadar resmen titredim.
Oysa Lizbon'da tişört ya da pamuklu sweatshirt denebilecek kalınlıkta kıyafetlerle dolaşıyorduk.
Porto'ya üstümde yanımdagetirdiğim en kalın montla indim ve dondum.
Hostelime geldim, burayı da çok sevdim. Tattva Design Hostel. Lokasyon çok iyi, şehrin içerisindeki pek çok önemli lokasyona çok yakın. Ayrıca yepyeni ve çok ferah. Oasis'in kendine özgü bir samimyeti ve rahatlığı vardı. Burası daha hijyenik, daha temiz daha havadar; ama biraz da otel/yurt gibi.
Çalışanlardan da çok memnun kaldı bu arada, hepsi inanılmaz sıcakkanlı ve yardımseverler.
Hostele yerleşip, soluğu sokaklarda aldım.
Hostel Batalha denen semte/bölgeye çok yakın. Hemen buradan fünikülere binip, Ribiera'ya indim.
Bayıldım, gerçekten bayıldım. Lizbon, evet güzeldi. Bu vakte kadar gezip çok sevdiğim şehirler oldu; ama burası bambaşka. Küçük, samimi, sessiz, insanları çok sıcakkanlı ve yardımsever.
Dom Luis Köprüsü |
Ama ortam öyle huzurlu, öyle kendisine has ki. Daha Ribiera'ya iner inmez, bir Porto yerlisiyle tanıştım. 60'lı yaşlarındaki Euclides, bana şehir hakkında bilgi verdi, nerelere gitmem neleri görmem gerektiğini anlattı.
Nehrin diğer tarafında şarap imalathaneleri var, onlara yarın gideceğim. Onlardan bahsetti, bir tanesini tavsiye etti, yarın gidip test edine yazarım :)
Yarım saatten fazla sohbet ettik, çok keyif aldım ve çok yardımcı oldu.
Sonra da oturup deniz mahsullerinden oluşan güzel bir yemek yedim.
Ribiera'da gün batımı |
Bu arad, bu şehri çok romantik bulduğumu söylemeden de geçemeyeceğim. Gerçi tek başıma geziyorum ama, romantik bir gezi ya da aşk tazelemek isteyenler için çok uygun bence.
Bu sabah erkenden yola çıktım Ne yazık ki, güzel haftasonu (yani insanların da benim de çalışmadığımız günler) geride kalmıştı ve iş başlamıştı. Sabahın köründe bir dizi iş telefonundan sonra gezime başladım.
Se Catedrali'nin fotoğraflarını çekip, merdivenlerden yürüyerek tekrar Ribiera'ya indim. Ribiera'nın sonuna kadar yürüyüp, sağ taraftaki sokaklardan bir arkadaki ana caddeye çıktım ve oradan tramvaya binerek Okyanus kenarına kadar gittim. Okyanus ne büyük ve ürkütücü birşeymiş öyle :)
Castelo Queijo |
Casa de Musica |
Casa de Musica |
Yürümeye devam :) Kirstal Sarayı'na geldim, aslında önemli olan bahçesi, sarayın içinde pek birşey yok. Bahçeyi gezdim, ama önemli bir uyarı. Bahçenin tek giriş çıkışı var, öyle Central Park ya da Maçka Parkı gibi, bir tarafından girip öbür tarafından çıkarım yanılgısına düşmemek lazım :)
Livraria Lello |
Livraria Lello |
Buradan çıkıp Praça de Liberdade -Özgürlük Meydanı'na geçtim, ama diğer yerlerin yanında burası sönük kaldı :)
Çok yorucu, bol yürümeli, bol deniz mahsullü ve hayrettir ki az kahveli; ama çok keyifli bir gün geçirdim.
Akşam yemeğini yine Ribiera'da yedim. Açtıkları şişe şarabımı da pek tabi ki bitiremeyip paket yaptırıp hostele getirdim :)
Yarın şarap imalathaneleri, tekne turu v.b. ile burada olacağım :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder