31 Ocak 2011 Pazartesi

İşim işim güzel işim/ nasıl da yalan

Genel olarak işimi seviyorum.sadece, birlikte çalıştığım bazı kişilerle ve işimin bana maddi/manevi getirileriyle ilgili  problemlerim var.
Ama bunların yanı sıra, son dönemde memnun olmadığım ve değiştiremediğim durağan ve sıradan hayatımın bir simgesi haline geldi. Sanki işimi değiştirmek umutlanmamı sağlayacak ve belki de hayatımı değiştirmek yolunca güzel bir adım, bir başlangıç olacak. Ama yapamıyorum. Bir de 1,5 senedir söz vrip sonra sağlayamadıkları terfi de tüm bunların cabası. ne hevesim kaldı artık, ne de isteğim. Çalıştığım şirketle ilgili defteri kafamda kapattım gitti. Her sabah gelip ilanlara bakıyorum, o kadar yani.
Bu şirket artık üzerime geliyor, gitmem lazım. Hayatımda en öncelikle değiştirmem gereken, hatta değiştirdiğimde, nerdeyse tüm hayatımın değişeceği bir parametre işte bu.
İş değişince, çevrem değişecek, gelirim değişecek, belki semtim değişecek, domino taşları gibi hayatımda değiştirmek istediğim herşey değişecek.
Ama olmuyor, neler yapıyorum. tanıdığım herkese özgeçmişimi gönderdim. Farklı firmalarda karar verici pozisyonlardaki ya da iyi konumlardaki tüm tanıdıklarımla görüştüm, ne kadar sıkıldığımı ve neler istediğimi anlattım.
Her gün internette açık olan pozisyonlara bakıp başvuruda bulunuyorum :(
10 yıl önce burada beraber işe başladığım, ya da bu süre içerisinde bir süre de olsa beraber çalıştığım bir sürü insan güzel firmalarda güze yerlerde.
Yetkinlik olarak onlardan farkım yok. Çok güzel tecrübelerim var, işimin gerektirdiği sertifikasyonlara sahibim. Ama olmuyor, olmuyor.

Hayat seçimlerden ibaret-Forking paths/Çatallanan yollar

Hayat gerçekten çok ilginç. İnsanın karşısına olmadık zamanlarda olmadık yol ayrımları çıkartıyor.
Son birkaç haftadır, karşıma, hayatımla, geleceğimle, kariyerimle ilgili bir çok yol ayrımı ve karar verilmesi gereken seçenekler çıktı. Hem de, bunca zamandır karşıma hiçbir fırsat, mevcuttaki hayatımı değiştirecek, yeni bir sayfa açmamı sağlayacak bir yol ayrımı çıkmadığı için hayıflanıp duruyordum. Hayatımı değiştirmek istiyordum ve bunun yolunun hayatımın neredeyse 1/3'ünün geçmiş olduğu bu iş yerini değiştirmek olduğuna inanıyordum.

Ama o aradığım fırsat bir türlü karşıma çıkmıyordu işte. Bu durum da beni karamsarlığa ve hatta kapana kısılmışlık, şıkışmışlık hissine doğru sürüklüyordu.
Tam da o anda, birden karşıma 2 farklı fırsat çıktı. Nasıl rahatladım, nasıl hafifledim anlatamam :)
Birisiiyi maddi imkanlar sağlayan ve büyük bir kuruluşta fena olmayan bir iş, diğeri de zaten çalıştığım şirketin sahibi olan holdingin bünyesindeki başka bir şirkette, süper ve  çalışmayı çok  isteyeceğim bir pozisyondu

İlk tercihim süper olan pozisyondu, ama bir B planım da vardı. Bu arada henüz kimse teklif falan geçmiş değil aslında ama süper olan pozisyon olaccaktı. Pozisyonun bağlı olduğu kişiler çook eski tanıdıklarım hatta arkadaşlarımdı.  Benim kendim için hayal ettiğim kariyere de çok ugyundu, sanki pozisyonu benim için yazmışlar, o kadar yani :)
Nasıl mutlu oldum, akşam eve gidip kendi kendime kutlama bile yaptım :D

Tabi ki hikaye burada bitmedi....
Şu anda yaptığım işten daha önce bahsettim mi, hiiiç hatırlamıyorum. Şuradan bakabilirsiniz.
1,5 yıl boyunca terfi etmeyi bekleyip, önüme hiçbir fırsat gelmemişken; terfimin onaylandığı gün önüme 2 tane fırsat çıkması inanılır gibi değil.
İşte tam olarak da bu noktadayken, bir anda nasıl olduğunu anlayamadan, bir anda terfim onaylandı. Sevinemedim bile, çünkü kafamda zaten bitirmişim, ne hevesim kalmış ne heyecanım...
Ama şöyle bir etkisi oldu, kafamda oturttuğum grup içi firmadaki süper pozisyona başvuru hakkım da ortadan kalmış oldu (holding politikası-karışık ve gereksiz prosedürler)
Ama sonuçta, 3-5 kuruş fazla maaş, doğru düzgün yetki yok, sorumluluk çok.
Birebir çalıştığım müdür ile yöntemlerimiz hiç uymuyor, beraber çalışmakta ve iletişim kurmakta çok zorlanıyorum :(

Terfi ettim, yönetici oldum diye sevinmem gerekirken, sevinemedim bile. 1 yıldır karşıma çıkan en güzel fırsat uçtu gitti, ben çalışmanın bana artık eziyet gibi geldiği insanlarla birlikte, bu kafese hapsolup kaldım işte:(
Sevinmem lazım sevinemiyorum. Saçma geliyor, biliyorum. Yönetici olmuş, terfi almış, maaşı artmış deli mi bu insan diyorsunuz, eminim.
Zaman geçip süreç uzadıkça mutsuz oluyorum, negatif ruh halim de daha kötü olasılıkları peşinde getiriyor işte.
Ne çok yazdım, yazdım daaa, gelmek istediğim konuya bile gelemedim :(


İsterdim ki, tüm bu olaylar olurken, terifimi almayıp, risk alıp, diğer tarafa başvurayım. Hayatımda ilk kez, sağlamcılık yerine, risk almayı seçebilseydim.
Şu bir gerçek ki, büyük kazanç elde edenler hep büyük risk alanlardır. Ben de özel hayatımda çok risk alabilen bir insanken, iş hayatım ve maddi konularda hiçbir şekilde risk alamıyorum.
İsterdim ki, şu her gün beni boğan bu saçma sapan yerden, hayatımın kanserli parçasından, kurtulayım, hayatımdan söküp atayım. Ama yapamadım.
Hayatımın bahçesinde bir kez daha çatallanan bir yol, bir yol ayrımı çıktı karşıma ve yine güvenli olanı seçtim. Risk alamadım, yapamadım.
Bu da aslında bir sınav gibi. Yaşım ilerledikçe, gelirim arrtıkça, kariyerimde ilerledikçe, güvenceli seçimler, sağlamcı mantık yerleşiyor. Artık hiç risk alamaz hale geliyorum. Bu da beni kendi ellerimle inşa ettiğim kafesin içerisine hapsediyor.
En kötüsü de görmek, bilmek, farkında olmak ama yine de aynı seçimleri yapmak zaten. Ben buna eylemsizlik diyorum. İnsanoğlunun eylemsizlik yasası.Her ne yapıyorsa kişi, onu yapmaya devam etmek istiyor. Duruyorsa gitmek zor geliyor, gidiyorsa durmak.
Bu da benim eylemsizliğim. Çok değil 6 ay önce de benzer bir yol ayrımında yine güvenli olanı, yani bildiğim ve yıllardır yaptığımı seçmiştim. kendime sebebini açıklayamadım bile. Sonuçta, 6 ay, 6 yıl, değişen hiçbirşey yok.

Fırsat dediğimiz şey, aslında hayatta karşımıza çıkan bu çatallanan yollar ya da yol ayrımları değil mi zaten.
Fırsatı değerlendirmek, bir yol ayrımında doğru kararı verebilmek değil mi ?
Ben yine durağan olanı seçtim işte:( Yine, yeni yeniden; bir kez daha :(

4 Ocak 2011 Salı

Bambaşka ben - Mola almak istiyorum

Bugün, son birkaç yazımdan daha farklı bir yazı yazacağım.
Dün akşam itibariyle, o kendisi için, hayatı için birşeyler yapmayı deneyen, enerjisi yüksek ve keyfi yerinde kişi yok ne yazık ki
Çok mu kötü birşey oldu derseniz, ben de size hayır derim.
Ama küçük detaylar modumu çok etkileyebiliyor, belki biraz duygusal tepkiler veriyorum, ama bir anda hayata bakışım bile değişebiliyor.
Özellikle iş hayatında bunun doğru bir yaklaşım olmadığının ve bu yaklaşımın en çok da bana zarar verdiğinin farkındayım, değiştirmeye de çalışıyorum, ama olmuyor işte.
Bugün, yine hayatımla ne yapmak istediğimi sorguladığım noktaya geri dönmüş durumdayım.
İşimi seviyorum, ama bazen, özellikle kötü niyetli insanlar ve onların istedikleri gibi davranmasına izin veren belirsizliklerle dolu sistemler işime olan saygımı kaybetmeme sebep oluyor.
Bir süredir, ayaklarım geri geri gidiyor; işimi de eskisi kadar iyi yaptığım düşüncesi içerisinde değilim.
Ama kendimi yorgun, bezgin ve mutsuz hissediyorum. İçimden işe gitmek gelmiyor işte.
Bu durum bir süredir böyle, kendimi bu durumdan çıkarabilmek için uğraştım. Önce, iş yerinde beni rahatsız eden durumları değiştirmeye/düzeltmeye çalışarak işe başladım, ama nafile.
Bu olmayınca, iş aramaya giriştim, iş görüşmelerine gittim, tanıdıklarıma haber saldım v.s.  bundan birşey çıkmadı. Sonrasında , bir süre sabretmenin ve beklemenin uygun ve mantıklı bir davranış olacağını düşünüp, kendimi iş dışındaki konularla ilgilenmeye verdim. Gözlüklerimden kurtulmak, ev bakmak, spor salonu araştırmak v.b.v.b Ama yetmiyor. İşin kötüsü kendimi bir sarmalda gibi hissediyorum, bir kısır döngünün içerisinde.
Gittikçe çaresiz hissediyorum, bu durum da iş görüşmelerinde bıraktığım ilk izlenimi etkiliyor bence. Geriliyorum, rahatsız oluyorum v.b.
Sonuç, iş değiştiremiyorum, iş değiştiremedikçe kapana kısılmış ve çaresiz hissediyorum, bu da iş değiştirmeme tamamen engel oluyor :(
Olumsuzluklarla dolu, değil mi?
Ve bu olumsuzlukların hayatımda yer almasında, payım olduğunu düşünüyorum.
Bu, kendi kendimi getirdiğim bir durum; kendi kendime yaptığım bir işkence.
Sonuç, kendi kendime düştüğüm çukurdan çıkmaya çalıştıkça, daha çok batıyorum.
Bir süre durup, sakince düşünmem lazım, biliyorum; ama yapamıyorum.
Elime geçen çok güzel iş fırsatlarını belki de bu psikolojik etkenler sebebiyle kaçırıyorum, kimbilir :(
En büyük sebep aslında, gerçekten ve hala , ne istediğimi bilmiyor olmam.
Ne yapmak istiyorum, bilmiyorum. Bazen hayatımı boş boş geçiriyormuşum gibi geliyor. Ye, iç, gez, eğlen, çalış, para kazan, yine ye , iç eğlen v.s. nereye kadar. Ama hayatıma anlam katabilmek için ne yapmam gerektiğini bilmiyorum sanırım. Bilsem de, yapamıyorum, halim yok :(
Bir süre çalışmayabilmek istiyorum. Bir süre sadece durup kafamı ve kendimi dinleyebilmek istiyorum.
İçinde bulunduğum pozisyonun, son bir yılda hem iş hayatımda hem de özel hayatımda kendime yaptıklarımın, kendimi düşürdüğüm pozisyonların sonuçlarını, kendimden, bedenimden, kalbimden, hayatımdan silebilmek istiyorum
Mola almak istiyorum hayatan ....
1,3,5 ay, ne farkeder
Sadece mola almak istiyorum ............

3 Ocak 2011 Pazartesi

Gezilerden devam ediyoruz

by me :)
Yılın ilk günlerinde, hazır bir önceki yazımda yazdığım gibi enerjim yüksek ve keyfim yerindeyken, gezi notlarına devam etmek istedim.
En son, Las Vegas'tan yola çıkıp, alışverişler yapıp San Francisco yolunda, yol üzerinde Bakersfield'da gece konaklamıştık.
Alışveriş heyecanın kapılıp, gece 2 yi biraz geçe Bakersfield'da olduğumuz için , özellikle tek şöförümüz olan arkadaşımız olmak üzere, hepimiz yorgunduk.
Allahtan otel otoyol kenarındaydı. Şehir içinde çok dolanmaya gerek kalmadan, hemen arabamızı parkedip,  alışveriş torbalarının bir kısmını da odaya alıp, kendimiz yatağa attık.
Sabah kendimize uyuma izni verdik, nispeten daha geç kalkıp (sanırım 9 gibi olabilir) hazırlanıp kendimize güzel bir kahvaltı hediye etmek amacıyla otelden ayrıldık.
Oteldeki resepsiyon görevlisinde aldığımız kısa tarif ile şehir merkezine ulaştık ve klasik bir "American Diner" tarzı kahvaltı da veren bir restaurant görüp oraya daldık :)
Çook acıkmıştık. Hem de böyle hep filmlerde gördüğümüz tarzda, kırmızı deri koltukları olan, garsonların ellerinde kahve termosu ile gezdikleri ve birbirinin aynı şirin üniformalar giydikleri bir yerdi.
Sonradan öğrendiğimize göre, gittiğimiz gün "Veteran's Day" olduğundan sabah saatlerinde bir geçiş töreni varmış. Eski Amerikan arabaları, üniformalar içerisinde Vietnam, Kore savaşlarında gazi olmuş emekli askerle v.b.
Güzel ve doyurucu bir kahvaltı da ettikten sonra, az biraz daha şehrin içinde dolanıp yola koyulduk. Daha yolumuz uzundu.
San Francisco'ya giden yolda sanıyorum 4 saat kadar daha yol aldık. Yolda durup, akşam yemeği yedik. San Francisco'ya vardığımızda akşam olmuştu bile. Bay Bridge üzerinden geçreke otele vardık. Bu arada, arabayı kiralarken eklemiş olduğumuz GPS cihazının sonsuz faydalarını anlatmama gerek yok sanıyorum :)
Otelimiz şehrin oldukça merkezi bir lokasyonunda olmasına rağmen, yerleştikten sonra çıkıp etrafta dolanırken, ilk izlenimimiz biraz korkutucu oldu.
Etrafta uyuşturucu kullandıkları her hallerinden belli, en azından alkol almış olan, tüm eşyaları market arabaları içerisinde, bir nevi evlerini yanlarında taşıyan evsizlerden çok fazla vardı. Akşam saatleri de olması sebebiyle, şehir merkezine gidene kadar (yaklaşık 10 dk sürdü.) tedirgin olduk. Amerika seyahati boyunca sanırım ilk kez, hem internetten bulmuş olduğum oteli pek beğenmeyerek üzüldüm (yeri açısından, içerisi diğer tüm otellerle aynıydı - Las Vegas hariç :)) hem de bu kadar çok evsiz insan olması beni biraz rahatsız etti. 3-5 10 tane görmedik çünkü, çok fazlaydı. Türkiye'de de var, farkındayım, onları da görünce üzülüyorum. Ama yine de organiz ya da devlet destekli olmayan, toplumun kendi koyduğu kurallar çerçevesinde, sosyal yardımlaşma, komşuluk v.b. konuların Türkiye'de daha geçerli ve daha çok yerleşmiş olduğunu düşünüyorum, ki biraz da olsa içimi rahatlatıyor.
Otelimiz Union Square'e yakındı. O civara yürüyüp, biraz etarfta dolaştık. Sonra da aynı yolu yürümeyi (malum sebeplerle) gözümüz yemediğinden, taksiyle geri döndük.
Ertesi gün, arabayla çıkıp şehri biraz dolanıp, gezilip görülecek yerler konusunda araştırma ve plan yapmaya karar verdik.
by me
Fisherman's Wharf'tan başladık.Büyük bir rıhtım, üzerinde eski Pier denlien deniz kenarındaki büyük alanlar var, çoğu restaurant, ofis ya da sanat galerisi olmuş. En büyük ve keyiflisi de Pier 39.
Çok güzel ve eğlenceli bir yer. Özellikle , ailelerin çocuklarını da alıp gelebilecekleri ve eğlenceli bir gün geçirebilecekleri bir yer. Restaurantlar, oyuncaklar, çocuk parkları, sokak sanatçıları ve dansçıları v.b v.b
Etrafta dolanıp, güzel bir deniz ürünleri resaturantında yemek yedik. Burada hem körfezden çıkan hem de dışarıdan getirilen pek çok taze ve lezzetli deniz ürününün yanı sıra, "Clam Chowder" çorbasını mutlaka denemeniz gerek. Özellikle de yerel "Sourdodgh bowl" denilen, ekşi mayalı güzel bir ekmekten kase içerisinde denemelisiniz.







by me :)
Fisherman's Wharf'ta tüm gününüzü geçirebilirsiniz. Çok keyifli bir yer. İçerisinde büyük bir akvaryum var, orayı gezebilirsiniz. Nostaljik "Cable Car" ,esi tip tramvaylarla o inişli çıkışlı güzel San Francisco sokaklarnda ufak bir gezinti yapabilirsiniz. Alcatraz adasına yapılan turlara katılabilirsiniz. Açıkçası çok hevesli olmadm bu konuda, ama  oralara kadar gitmişken görmek lazım diyenlere duyurulur.
by me
Yemek yemek için de pek çok alternatif olmakla birlikte, biz iki gün üst üste aynı deniz ürünleri restaurantında yedik :) Restaurant aynı zamanda taze ürünler alabileceğiniz birdeniz ürünleri marketi.
Fiyatlar uygun, porsiyonlar kocaman, siparişleri dikkatli vermek lazım :) Piermarket Seafood Restaurant and Market.
http://www.piermarket.com/
Arabayı koyacak yer bulmak zor, Fisherman's Wharf'a taksi ya da toplu taşıma araçlarıyla gitmek daha kolay ve ucuz olacaktır. Park yerleri çok pahalı çünkü.
Biz ilk gün arabayla gittik, ama arabayı, zar zor bulduğumuz park yerinden çıkarmak pek anlamlı görünmedi. 2 katlı tur otobüslerine bilet aldık. Avrupa'daki şehirlere göre biraz pahalı, $40 civarında kişi başı. Ama kullanışlı oldu. Biletler 2 gün geçerli. İlk gün yaklaşık 2 saatlik bir geziyle hemen hemen tüm şehir merkezini gezdik ve inilesi yerlere karar verdik :) Sondan bir önceki durak olan eski Ghirardelli Çikolata fabrikasında indik.
from Ghirardelli Official Web site
Muhteşem bir yer :) Eski fabrika içerisinde güzel restaurantlar, kafeler, hediyelik eşya dükkanları ve en önemlisi de Ghirardelli'nin birkaç tane çikolata mağazası var. Kendinizi "Charlie ve Çikolata Fabrikası"nda sanabilirsiniz. Bizim gittiğimiz tarihlerde, Christmas etkisi de baş göstermişti. İnanılmazdı. çeşit çeşit renk renk çikalatalar :) Kendimizi kaybettik. Kocaman kuplarda soslu dondurmalar, marshmellowlu cappucinolar, her yer ışıl ışıl. Çok güzeldi. "Pumpkin spice" ve "Peanut butter filled" çikolataları herkese tavsiye ediyorum :) Mutlaka deneyin.
Sonrasında da, gitmeden arkadaşlarımızın tavsiye ettiği , San Francisco'ya çok yakın olan , Golden Gate köprüsünün diğer yanındaki Sausalito'ya gittik. Çook güzel küçük bir koy. Deniz kenarından geçen güzel bir yol, etrafında eski, küçük ve şirin binalarda, restaurantlar, sanat galerileri ve hediyelik eşya mağazaları var. arka tarafta ise, denizden biraz daha yükseğe doğru ilerleyen yokuşlu yollar üzerinde, yine küçük, şirin sayfiye evleri. Çok güzel bir yerdi. yokuşlu yollardan birinde gördüğümüz, manzaralı küçük bir italyan lokantasında bir yemek yedik. Yemek de şarap da çok güzeldi :)
San Francisco'da ilk günümüz böyle geçti. Daha ilk günden, gittiğim şehirler içinde sanıyorum 1. sırada yerini alacağı belliydi :)
by me
 Pier 39'dan Deniz Aslanı manzaraları :)











by me


Forrest Gump, Bubba Gump ... Tanıdık geliyor mu size de :)
http://www.bubbagump.com/locations/san-francisco/