25 Kasım 2011 Cuma

geç kalmış yazılar- Saraybosna ya da asıl adıyla Sarajevo

Fotoğraflarla birlikte yazıyı biraz değiştirdim :) Bilginize
******************************************************************************
Balkan gezim o kadar güzel geçmesine, hatta hayatımın en güzel tatillerinden birisi olmasına rağmen bir türlü yazamadım.
Oysa herkesin görmesini isteyeceğim, herkese anlatmak istediğim bir tatil oldu. Sadece Belgrad'dan bahsettim şu ana kadar ama 7 ülke gezdik aslında:)
Sonra arada, Kaş ve Amerika'ya bile gittim; hiç birini yazamadım; çok yazık.
O zaman Saray Bosna ile devam edelim:
4-5 saatlik yolculuk, arada yemek vs derken Saray Bosna - Sarajevo'ya öğleden sonra vardık. Yol boyunca dikkatimizi çeken, kavurucu sıcaklara rağmen 4-5 saatlik mesafede her santimin yemyeşil olmasıydı.
Şehrin en merkezi yeri olan Başçarşı ile gezmeye başladık. Rehberimiz çarşıyı gezdirip, tarihi özelliklerinden bahsetti. Uzun bir yol, trafiğe kapalı, 2 tarafında mağazalar, kafeler, restoranlar var. Yolun bir kısmı Osmanlı bir kısmı ise Avusturya-Macaristan imparatorluğu zamanında yapılmış. İki kısmın mimarisi birbirinden farklı, genel olarak gençlerin oluşturduğu bir kalabalık hakim. Orada olduğumuz dönem hava sıcaklıkları oldukça yüksek olduğundan ve Ramazan ayına denk geldiğinden, gündüz çarşı daha boş oluyordu. Ancak akşam cıvıl cıvıl, hareketli, oldukça renkli bir cadde haline geliyor. Belgrad'daki kadar olmasa da :)
Bombalanan çarşının yenilenmiş hali
Cadde üzerinde gezerken, yıllar önceden haberlerden hatırlayacağımız bombalanan ve pek çok kişinin ölümüne sahne olan çarşılardan birini gördük; hem de Bosna'daki ikinci günümüz olayın yıl dönümüymüş, bu anıların bu kadar taze hepimizi derinden etkiledi.







Tünel Evi
İkinci günümüzde güne ünlü "Tünel"e giderek başladık. Anlatılanlara göre, Bosna-Hersek'in savaşı kazanmasını sağlayan gizli bir silah olan bu tünel, etrafını çeviren dağların tamamı Sırp orduları tarafından kuşatılmışken, Sarajevo'nun dünya ile tek bağlantısı olmuş.
Gittiğinizde görecekleriniz, size çok duygulu anlar yaşatacak, tüyleriniz diken diken olacak. Tünelin kısacık bir bölümünü görüyorsunuz, ancak tünele girmeden küçük bir video gösterisi izliyorsunuz.
Savaş sırasında çekilmiş pek çok amatör videonun bir kolajı. Bir aksiyon filmi, bir mizanpaj, bir efektler topluluğu değil; gerçek hayattan, sizin gibi, benim gibi insanların yaşadıkları, güldükleri, yedikleri, içtikleri, yürüdükleri, yaşadıkları yer olan vatanlarında başlarına gelen o savaştan sahneler izliyorsunuz. Ben de orada olan herkes de, hep birlikte çok etkilendik. Şehirden çıkmaya yakın, kenar mahallelerde küçücük bir evin garajında başlayan bir hikaye. Ilidca yani aslında Ilıca diyebileceğimiz bir semtin yakınlarında, biz önce tramvay sonra taksi yaptık ama Ilidca'dan yürünürmüş. Çok da uzak değilmiş. Dönerken de kısmen yürüyüp kısmen otobüse bindik.
Vrelo Bosne
Buradan şehrin büyük bir doğal parkı olan Vrelo Bosne'ye gittik. Suyun kaynağı, suyun çıktığı yer.
Gerçekten çok güzeldi, sözlerle anlatmak çok zor, fotoğrafları en kısa zamanda ekleyeceğim.
Yemyeşil, ağaçlar, çiçekler, ördekler :) Suyun huzur verici sesi. Büyük bir park, içinde kafeler de var. Hatta biz faytonla gittik. Çok keyifli oldu, tabi koku dışında: D
Parkta yürüdük, kimileri suya ayaklarını soktu, kimi kaynağından su içti, o inanılmaz sıcakta çok güzel, serin ve huzurlu vakit geçirdik. Şehre dönmek biraz sorun oldu, çok kalabalıktık, 4 taksi çağırdık, sadece 3 tane geldi. Bekledik, bekledik, en sonunda şehre otostop çektik :) Çok tatlı bir çift aldı bizi. İngilizce çok bilmiyorlardı ama yanımdaki arkadaşla Almanca konuştular; onu da ben bilmiyorum. Pansiyon işletiyorlarmış, o kadarını anladım :)
Sarajevo'dan bir kare
Bizi otelimize bıraktılar, çok iyi oldu. Günün sıcak saatlerini otelin havuzunda serinleyerek
geçirdikten sonra akşam üzeri fotoğraf çekmeye çıktık. Nehrin kıyısında başlayan fotoğraf yolculuğumuz Başçarşı'da bitti.Sevgili tatil arkadaşımın nargile, benim de hediyelik eşya keyfimin arkasından otelimize döndük.Saraybosna gezisi, çok etkileyici oldu. Aslen memleketi Bosna Hersek olan rehberimiz yıllar süren iç savaş hikayesini her ne kadar taraf tutmadan anlatmaya çalışsa da, kendisi taraftı aslında, elinde değildi.

Evlerin duvarlarında kurşun izleri
Savaşın izlerini gördük, bu kadar yakın zaman önce bu kadar kanlı ve uzun süren bir savaşın gerçekleştiği bu coğrafyada en çok acı çeken şehirlerden birisiydi burası. Bugün her şeye rağmen yaralarını sarıp hayata devam etmeye çalışan bu şehir, yaşama sevinci ve enerjisiyle bizi etkiledi, kendine bağladı.
En çok acı veren ise, tramvay ile şehir merkezine giderken ya da şehir merkezinde gezerken farkına vardığımız bir konu oldu.
Gençler ne kadar saygılı ve buna benzer düşünceler içerisindeyken, bir süre sonra farkına vardık ki, aslında tramvayda, sokaklarda ve daha birçok yerde, genç ve yaşlı kuşakları görebiliyorsunuz, ama orta yaş kuşağından çok az temsilci var. Bunun farkına varmak içimizi acıttı. İnternette ya da bir sürü kaynakta yazan savaş sırasında ölen sivil ve asker nüfusuna dair pek çok rakam var, bunların doğruluğunu bilemiyorum. Ancak gözle tespit edebildiğimiz, bu yaşama sevinci dolu gerçekten güzel ve masum şehirde bir kuşağın neredeyse yok olmuş olduğuydu.

Gezinin en güzel tarafı ise, Bosna'dan ayrıldığımız güne kadar geçen 3 günde, Belgrad ve Bosna'da  hemen her yerde Türk kahvesi bulabiliyorsunuz. Sade Türk kahvesi cezveyle masanıza getirilip fincana dökülüyor, şeker yanında servis yapılıyor, genelde de bir lokum ikram ediliyor.
gezilmesi görülmesi gereken güzel yerler, bunu kısa sürede fotoğraflarla da destekliyor olacağım.
Balkan gezisinin devamında, Hırvatistan-Dubrovnik'te görüşmek üzere :)