11 Şubat 2011 Cuma

Belki, bir gün....

Bu aralar yine başka konulara dalıp, blogumu biraz ihmal ettim sanki...
Bazen kafam o kadar dolu, o kadar meşgul oluyor ki, düşüncelerimi değil kağıda ya da bloga, kelimelere bile dökme ihtimalim olamıyor.
Her zaman iş değil tabi, ama çoğunlukla o.
Bir de gittikçe tuhaf ve içinden çıkılamaz hale gelen özel hayatım. O da oldukça dolduruyor kafamın içini aslında.
İnsan nasıl olur da yanlış olduğunu bildiği bir şeyi, bir hatayı, tekrar tekrar yapar.
Yıllaaaar önce bir arkadaşım, "Aynı hata 2. kez yapılıyorsa, o artık suçtur" demişti.
Gerçi çok da sevmezdim kendisini, iyi anılarım yok...
Yanlış olduğunu bile bile, aynı şeyi yapıyorum; tekrar tekrar.
Ama nasıl olabilir ki, bu kadar doğru hissettiren bir eylem nasıl yanlış olabilir?
Bir insanın yanında, kendinizi "evinizde" hissediyorusanız, ait olduğunuz yerde hissediyorsanız; nasıl olur da bunu yapmak yanlış olabilir ki ?
Yanlışlığını veda zamanında anlıyorsunuz işte.
İnsanın duygularına kapılıp verdiği kararların sonuçları hep farklı zamanlarda çıkıyor ortaya.
Ve veda anı, ve sonrası, öyle iç acıtıcı, öylesine boşlukta bırakıyor ki insanı, yanlış diyorsunuz, yanlış yaptım.
Sonra, bir süre sonra, yine özlem oluyor, yine hasret oluyor; artık aklınız değil, kalbiniz konuşuyor.
Yine herşey doğru geliyor, ta ki veda anına kadar.
Kırgınlıklar, üzgünlükler, tedirginlikler, yap boz gibi birbirinizin duygularıyla oynamak; yıpratıyor iki tarafı da, eğer varsa ilişkiyi de.
Peki çaresi ne?
Ne kadar kararlıydım 1 ay önce. Omuzumdan ağırlıklar kalktı, hafifledim diye yazılar bile yazdım.
Ama sonra, paylaşılan bir zaman, beraber geçen vakit, geceleri ayrı evlerde olsak bile, beraber geçen bir haftasonu....
ve bummmmm.
sanki hiç zaman geçmemiş, sanki hiç ayrılık olmamış, sanki biribirini üzen, kıran insanlar biz değiliz.
Herşeyi unutuyoruz, sadece ikimiz kalıyoruz.
Hayatın gerçeklerinden, sorumluluklardan, zorunluluklardan, herşeyden uzakta, bambaşka bir dünya oluşuyor, sadece ikimizin olduğu...
Bir insanın sadece kokusu, size kendinizi "evinizde" hissettirebilir mi?
Bir insanın sadece varlığı, hiçbirşey yapmasa bile, size kendinizi "güvende" hissettirebilir mi?
Bir insan sadece varlığı ile "huzur" ve "mutluluğu" getirebilir mi size?
Ya da bu yaşınıza kadar çok eğlendiğiniz, gözünüzden yaşlar gelen binlerce an yaşamışken, yine hiçbirisi "O"nun yanında geçirdiğiniz anlarla "karşılaştırılamaz" olabilir mi?
Ben mi büyütüyorum gözümde diye düşünüyorum, bir illüzyon mu, bir oyun mu bu aklımın bana oynadığı ?
Bir gün, sadece birbirimize ait olana kadar bilemeyeceğiz zaten. Ben de, "O" da....
O vakte kadar, çalınmış anlar, yasak da olsa, huzur ve güveni getirecek bize.
Ve eğer, düşündüğümüz kadar, hissettiğimiz kadar, olmasını istediğimiz kadar, bir gün bulmayı umduğumuz kadar gerçek ve yüce ise bu duygu; işte o zaman gerçekten birgün sadece ve sadece birbirimizin olacağız.

1 Şubat 2011 Salı

Yolları çatallanan bahçelerimiz ve diğer "biz"ler

Dün aslında benzer başlıklı bir yazı yazdım. Ama gerçek dünyada olup bitenler ve yaşadıklarımın yanı sıra, bu konunun bana hissettirdikleri ve düşündürdüklerine çok fazla değinemedim. Bu yüzden bugün aynı konuda biraz daha farklı bir yazı yazmak istedim.
Hepimiz hayatımız boyunca yol ayrımlarından geçtik. Her birimiz, birer seçim yapıp, yollardan birinde devam ettik.
Ama tabi benim gibi birisi iseniz eğer; diğer yoldan gitseydim beni nereye ulaştırırdı diye sık sık düşünebilirsiniz.
Bu durum zaman zaman, seçtiğim yolun beni ulaştırdığı noktadan memnun kalmamamdan, ya da zaman zaman meraktan da kaynaklanabilir.
Kaç yol ayrımından geçtik, kim bilir? Ya da ilk yol ayrımında hangi yolu seçtik, bir sonrakinde hangisini?
Seçmediğimiz yollar nereye çıkıyordu? Seçtiğimiz ve seçmediğimiz yollar, herhangi bir yerde çakışıyor mu acaba? Yani bir yolu seçtiğimizde, başka ayrımlar başka seçimler sonucunda, kendimiz seçmediğimiz diğer yolun ilerleyen kısımlarında bulabilir miyiz? Yani ne seçersek seçelim, mutlaka varacağımız, tüm yolların çıktığı bir nokta var mıdır hayatımızda? Kader dedikleri, böyle bir şey midir? Ne olursa olsun, ne seçim yaparsak yapalım varacağımız nokta?
Fırsat dedikleri de tam tersi midir acaba? Diğer yollarla asla çakışmayan, sizi hepsinden farklı bir noktaya götüren, çakışma olmadığı için geri dönüşü de olmayan, bu yüzden de riskli ama götüreceği noktaya vardığınız da aldığınız risk oranında büyük bir maddi/manevi kazanç elde etme olasılığınız olan yol.
Tabi, riskli bir yol, sonuç pozitif olmayabilir de, yol kayıplara da çıkabilir.
Bir şekilde her gün kararlar veriyoruz. Her gün, bazen küçük, bazen büyük, çatallanıyor bahçemizin yolları.
Bazen yaptığımız seçimler, olmayacak yollara çıkarıyor bizi. Bazen de ne karar verirsek verelim aynı noktada buluyoruz kendimizi.
Tüm bu çatallanan yollar ve yapılan seçimlerin sonunda, acaba başka bir yerde, başka bir evrende, başka bir "ben" var mı, diğer yoldan gitmiş olan, başka yolları seçmiş olan.
Durup geçmişe baktığımda, diğer yolu seçsem ne olurdu diye düşünüyorum ya, şte o seçim de yapıldı aslında belki de.
Buradan paralel evrenlere geliyoruz, bahçemizde çatallanan aslında "zaman"ın ta kendisi, mekan değil.
Kimbilir. Belki başka evrenler var, içinde olduğumuz evrenden farklı seçimlerin yapıldığı, farklı yollardan yürünen.
Ama en büyük soru o zaman, ben buradaysam, oradaki "ben" kim o halde?
"zaman sayısız geleceğe doğru hiç durmadan çatallanıyor"
Ben o çatallardan birindeyim, peki ya diğerlerinde kim var?